
Nur Gökırmaklı İle Resim, Şiir, Yazarlık Ve Moda tasarımcılığı Üzerine Söyleşi..
Bu haber 3427 kez okunmuş ve görüntülenmiştir.
Yazar, Şair, Ressam Ve Moda Tasarımcısı Nur Gökırmaklı İle Kapsamlı Bir Söyleşide Bulunduk. Sanatçının İş Yaşamından Sanat Yaşamına Olan Süreçteki Başarıları Hakkında Bir Röportaj Gerçekleştirdik
- Merhaba! Nur
hanım, Bu röportajı kabul edip bizleri misafir etmenizden dolayı sonsuz
teşekkürlerimizle.. Sizin mesleğinizi moda tasarımcısı olarak biliyor ve moda
dünyasından yakından tanıyoruz. Bunun yanı sıra Resim, edebiyat yaşamınıza
nasıl dahil oldu?
Sanatı kremalı bir pastaya benzetecek olursak, moda tasarım da pastanın
dilimlerinden biridir, bir ceket modelini önce tasarlamak sonra kâğıt üzerinde
çizmek, kalıba, ölçülerle aktarmak, sonrada kumaşa uygulamanın roman yazmaktan
pek bir farkı yoktur. Edebiyata gelince; o bir aşktır, mesleğiniz ne olursa olsun,
asla buna mani değildir, üstelik bu aşkın mazisi çocukluk yıllarıma uzanacak
kadar eskidir. İlk şiirimi on üç yaşımda yazdığımı hatırlıyorum, on beş yaşımda
ise okulda yapılan bir yarışmada yazdığım bir şiirle birincilik ödülü almıştım.
Bu ödül hadisesi bende özgüveni pekiştirmiş olacak ki, bu güne kadar yazmaya
devam etmemi sağladı.
- Moda tasarım
mesleğinizin yoğunluğu içinde beş şiir, bir felsefi öykü kitabı yayımlayıp
altıncısını da yola çıkarmanız, ayrıca da Yağlıboya Resim ve onlarca sergi sunumu
varsa, ister istemez insan sizi zaman kavramını yıkmış biri olarak
düşünüyor
Her şeyden önce zamanın göreceli bir kavram olduğunu söylemeliyim. Zamanı
iyi kullanmasını bilenler için uzun, bilmeyenler için kısadır. Bana sorsalar
dünyada en değerli şey sizce nedir? Zaman derim. Yine bana sorsalar; dünyada
kaybedilmemesi gereken tek şey nedir? Zaman derim. O nedenle tek bir dakikam
bile en değerli mücevherlerden dahi kıymetlidir. Ayrıca da ben hiper aktif
biriyim günde dört ya da beş saatlik bir uyku yeteri gelmektedir. Geri kalan
vaktimi sürekli üretim yaparak geçirmenin verimliliği diye cevaplayabilirim.
- Yönelteceğimiz sorular
her ne kadar monotonluğunu korumuş olsa da, vereceğiniz yanıtlar söyleşimize o denli taze ve farklı bir renk katacağından
şiire bakışınızı öğrenmek isteriz. Şiir size göre nedir?
Şiir ne değildir ki; o, boşlukların yankısıdır, uğultusudur, bir
çığlıktır, bir tokattır, bir kurşundur, bir sevinçtir, yaşamın damıtığıdır.
Kalbin hasadıdır. Gözünün görebildiği ve yaşayabildiğin her şeyin
nektarıdır. Şiir, sözcükler topluluğundan güzel biçimler çizme ve az
sözle çok şey anlatma sanatıdır. Bir mecazla ifade edersem: Şiir elbisesinin
giydirilmesini bekleyen bir çocuktur. Hangi çocuğa hangi elbise yakışırsa,
terzi makasını o model üzerinde oynatmalı. Hüzün şiiriyse, kumaşın rengini ona
göre seçmelidir. İsyan şiiriyse onun düğmelerini ve yakasını göz önünde
tutmalıdır. Kısaca sözcüklere estetikle birlikte yüklenen anlam ve
duygular, ölçülü veya serbest nazım tarzına yakışmalıdır.
- Sizce bir
şairin kalemi nasıl olmalı? Şiirinlerin rengi, karakteri, sesi, müziği var mı?
Ben bir edebiyat piri değilim, eleştirmeni hiç değilim. Zaten sanat
alanında iki şey asla eleştiriye açık değildir, olamaz da. Bunlar resim
ve şiirdir. Çünkü: duygunun fotoğrafını çeken ruhun deklanşörüne ne yansımışsa
sadece kendisi bilir. Bir başkası o merceğin içinde değildir. Dolayısıyla da
eleştirme hakkı bulunmamaktadır. Ve fotoğrafı çeken ruhun ne gördüğünü yalnız
kendisi bilir. Başka yazan kalemlerin üzerinden konuşup haddimi aşmam.
Ancak kendi üzerimden bir yorum yapacak olursam şöyle diyebilirim. Her şeyden
önce bir şairin içsel bir derinliği, içsel bir yaşamı olmalıdır. Bu
şairliğin en belirgin özelliğidir. Koca YUNUS boşuna mı “Bir ben vardır benden
içeri” demiş. İçerdeki beniyle buluşabiliyorsa bir şair, yazdıkları sağlam
cümleler olsa gerek diye düşünüyorum.
Yani yazmakta olan bir kişi, kelimeler topluluğunu yerli yerine
yerleştirebilmişse bu düzene birde estetik boyut kazandırabilmişse şairlik
vasıflarına sahip demektir. Tabi bu da yeterli değil; Türkçeyi en doğru ve en
sade biçimde kullanmak, yanı sıra, imlâ düzeni ve en önemlisi çok okuyarak
birikim oluşturmak. Bunlar bir şaire gerekli olan en önemli
materyallerdir. Bu anlamda, siz kendinizi yeterli buluyor musunuz? Diye
soracak olursanız, hayır derim. Çünkü edebiyat sonsuz bir
okyanustur, onun içinde yüzmeyi öğrenmeğe çalışıyorum.
- Sn.
Gökırmaklı, şiir yazmaya nasıl başlarsınız, gelen o ilham nasıl bir şeydir ki,
sizi böyle harekete geçiriyor, bu büyüleyici ve içi dolu geniş anlamlı
kelimeler nasıl bir anda oluşup bir hikâye de toplanabiliyor?
Sır kapısı gibi bir şeydir bu. Zaman ve mekân onun için geçerli değildir,
her hangi bir yerde ve herhangi bir zamanda aniden açılıverir o kapı ve siz bir
anda o kapıdan içeri girersiniz. Nasıl girdiğinizin, neden girdiğinizin
bilincinde olmadan, o an siz, siz değilsinizdir artık. Dilinizi,
düşüncelerinizi birikimlerinizi, kaleminizi kullanan bir güç vardır
sanki. İradenizi yarı yarıya ele geçirmiştir ve kaleminizi istediği gibi
kullanır, istediğini yazdırır. Şiiri tamamladıktan sonra sizi kil bir kap gibi
kenara bırakarak kapıyı çekip çıkar.
Ben genellikle bu biçimde yazarım. Düşünerek yazmayı çok
denemişimdir, fakat üç satırdan öteye asla gidememişimdir. Oysaki öteki yazış
biçiminde, tek bir satır sislerin arasından çıkıp geliverir ve sizi büyüler.
Siz o tek satırın ardına takılıp gidersiniz, o tek satır sizi esir almıştır
artık, şiiri tamamlamadan kesinlikle sizin zincirlerinizi çözmez. Tabi
şunu da belirtmeliyim ki, yazarken kullanılmış sözcükler, tamamen sizin alt
yapınız ve birikiminizle alâkalıdır. Kalemi eline alan, şairin içindeki şair
olsa da, sizin ruh ve beyin tablonuza kayıtlı kelimeleri seçerek yazar.
“Allah’ın sır hazineleri arşın altındadır, anahtarı şairlerin dilidir ”demiş
Hz. Muhammet. Yine bir başka düşünür: “Şiir İlahların dilidir” demiş.
- Nur Hanım konumuzun dışında bir soru iletmek istiyorum, merakımı celp etti. Bir şairi
tanımak yazdığı satırlarla mümkün müdür acaba?
Bir şair her şeyden önce cesur olmalı, sevgiliye, doğaya, aşka,
şiirlerinde ne denli yumuşak davranıyorsa, haksızlığın karşısında da
yazdığı şiiri kurşun sıkar gibi ya da bir surata atılan tokat gibi de
kullanabilmeli. Hiciv de yapabilmeli, gönderme de. Şairin kalemi evrensel
olduğu kadar aykırı da olmalı, sivride. İşte bütün bu renklilik içinde bir
şairin kişiliğini kullandığı kelimelerden yakalayabilirsiniz. Çünkü sözcükler
boş kalıplar değildir, mecaz manada tanımlarsam; sözcüklerin dili vardır, rengi
vardır, kokusu vardır, sesi vardır, biçimi vardır. Bir şairin hayal dünyasını,
birikimini, yaşam felsefesini sözcüklerde yakalamak iyi bir okuyucu için
kolaydır. Bir şairin iç dünyasındaki çatışmaları, mutlulukları mutsuzlukları ve
idealizmi görebilirsiniz. Ancak bir şair insan ilişkilerinde; bir orkideye, bir
lotus çiçeğine yazdığı şiir kadar naif olabilmelidir de.
- Edebiyat otoriteleri
hece kalıplarıyla yazılan şiirlere daha çok itibar etmişler, bu konudaki
görüşlerinizi almak istiyorum
Bu ilk zaman düşüncesidir. Geçmişte bu görüşü savunan birçok
edebiyatçımız bugün serbest vezinle yazılmış şiirlere de aynı önemi vermekte
gecikmemişlerdir. İlk aklıma gelen Nazım Hikmet Örneğidir. Çiçek bazen sert
kayaların eteklerinde açınca o doğal görünümüyle bulunduğu yerde çok güzel
görünür. Bir bakarsınız kristal bir vazoya aranje edilmiş bir başka çiçek
demeti de bulunduğu yere çok yakışmış. Bir pınar düşünün, dağların arasından
inip bozkırda gelişigüzel akar ve doğaya inanılmaz bir güzellik katar (serbest
nazım tarzı) Aynı su etrafı mermer taşlarla süslenmiş bir havuzu doldurur ve
bulunduğu mekânı güzelleştirir.(hece kalıbı tarzı)
Öyle şiirler de vardır ki, ölçü kalıbı içinde tüm güzelliğini yitirir.
Bazı şiirler de illaki ölçüyle sesini duyurur. Ölçünün rağbet gördüğü alan daha
çok şiirin(güftenin) şarkıya dönüştürüldüğü alandır, 12 yıl Müzik yapan ve
sahne alan, notalarla boğuşan birisi olarak gözlemlediğim şudur ki:
şarkıya dönüşecek bir şiirin (güftenin) notalarla buluşabilmesi için, sesli ve
sesiz harfler önemsenerek yazılan ölçülü şiirdir. Ancak; derin
bilgiye sahip nice bestekârlarımız vardır ki, serbest şiiri de büyük bir
ustalıkla müziğe yedirmesini bilmiştir. Bir şair tercihini serbest vezinle
yazmak ta belirlemiş olsa da, hece vezniyle de yazabilmelidir. Benim tercihim
şiiri özgür bırakmaktan yanadır. Zira iç dünyanızın size sunduğu ilham,
verilmiş bir hediyedir. Hediyeyi beğenmemek olmaz, ölçülü ya da serbest
verilmiş her biçimdeki hediye değerlidir. Şaire düşen görev, çok çok okuyarak
birikim yapmak ve çokça gözlem yapmaktır. İçerdeki ilham çeşmesi akmağa
başladığında, dolması için tutacağı sözcük kapları hem şık, hem derin, hem de
geniş olmalıdır. Zira kelimelerin anlamları ne denli geniş ve derin olursa,
şiirimiz de o denli etkili, o denli büyüleyici olacaktır kanısındayım. Umarım
çok büyük sözler etmedim. Bunlar benim şahsi görüşlerim, edebiyata ve
şiire bakış açım. Edebiyatçı büyüklerimin ve şair dostlarımın görüşlerine de
sosuz saygı duyuyor, onlarında fikirlerini benimsiyor, şiirlerini gönülden paylaştığımı
buradan söylemek istiyorum. Çünkü bakışlar ve yazışlar ne kadar farklılık arz
ederse, edebiyatımız o denli zenginleşir kanısındayım.
- Şiirlerinizi okurken
bir şey daha dikkat çekiyorsunuz. İnsana dair, sevgiye dair, aşka, doğaya
hatta isyana dair, hemen hemen bütün şiirlerinizde felsefi imgeler
kullanarak Tanrı’yla kaynaştırmışsınız. Tanrı’yı bütün varlıklara içirmek ister
gibi. Tanrı temasını çok işlemiş olmanız şiirlerinize farklı bir
renk katmış, hatta şiirlerinizin yüzde otuzluk kısmı bire bir Tanrıyla muhatap,
nedenini açıklayabilir misiniz?
Tanrı zaten bütün varlıklarda dışrak olduğu kadar, içkindir de.
Yani felsefi bir bakış ve duyuşla yola çıkacak olursak, Vahdet-i vücut (Varlık
birliği).
Gözümüzün gördüğü her varlıkta onun içkinliğini hissetmemek mümkün
değildir. Biz sıradan şairler nasıl ki sözcükler topluluğuna güzel biçimler
vererek şiiri oluşturuyorsak, Tanrı da kâinatı yaratırken bütün varlıklara
güzel biçimler vererek yerli yerine mısra mısra yerleştirmiştir. Yâni, asıl ve
en güzel şiiri gözlerimizin önüne sererek o yazmıştır. Bense bunun farkında
olan birisi olarak, o en güzel şiiri yazan, o en büyük şaire hayranım, aşığım.
Bu aşk bana nasıl bir ilham armağan edebilir ki? Görünene âşık olmak çok
kolaydır. Ya görünmeyene duyulan aşk! Bu cümlenin felsefesini size
bırakıyorum.
- Peki, şiir yolculuğunuzda daha neler yapmayı planlıyorsunuz?
Daha önce de söylediğim gibi Edebiyat yolculuğu sonsuzluk yolu gibi bir
şeydir, yol hiçbir zaman bitmez. Siz kendinizi geliştirdikçe, bilgi
dağarcığınızı doldurdukça, ilham periniz sizi hep şaşırtarak,
beklemediğiniz biçimlerde, düşünemeyeceğiniz kadar güzel eserleri üretmenize
vesile olacaktır. Bu nedenledir ki, daha çok okumam gerektiğinin
bilincindeyim. Edebiyat alanındaki çalışmalarıma ışık tutması açısından okumak
istediğim pek çok eser vardır. Bilginin sonsuz sokaklarında dolaşmak mutluluğun
ta kendisidir. Ve elinize aldığınız kaleminizi boş ve beyaz kâğıda dokundurup
kelamları dökmeniz, berrak ve durgun bir denize kulaç atmak gibi rahatlatıcı ve
dinlendiricidir. Sanatı yaşam biçimine dönüştürerek yaşamak, sanat üretimini
kolaylaştıran bir faktördür.
- Nur hanım
şiir konusunda sizden son derece doyumlu cevaplar aldık teşekkürler, sizin
resim çalışmalarınızla ilgili açtığınız nitelikli sergilerinizi yakinen takip
ediyoruz. Alışılmışın dışındaki bu resim yolculuğunuz dikkati çekmeyecek
gibi değil. Bunca konu ve materyal varken, Antik medeniyetleri çalışmanız bizde
merak uyandırıcı oldu bu konudaki düşüncelerinizi almak isterim
Öncelikle; (SÜMER- MISIR- MAYA VE YUNAN) Mitlerini, bir
proje olarak ele alıp, bilgileri ve efsaneleriyle, belgesel nitelikli bir
çalışmaya giriştim evet! Nedeni: Gelecek nesillere gönderilmesi gereken
kadim tarihe ait buluntu ve kalıntıların, malikânelerini süslemek için batılı
Baronlar tarafından yurt dışına kaçırılmaları. Ayrıca; yangın, terör,
savaş, yöresel hırsızlık ve doğal afetler, özellikle de: Küresel Güçlerin
tutturdukları “yenidünya düzeni” safsatalarıyla bilerek ve isteyerek, eski olan
her şeyi yok etme eylemleri ((haarp) suni depremler, çıkarılan suni yangınlar
vs) nedeniyle dünya medeniyetlerinin ayak izlerinin de giderek silineceği
endişesi bu misyonu üstlenmeme sebep oldu. Küresel güçlerin yaptıklarına
bakılırsa dünyada bulunan tüm kitapları da yok edip, bundan sonraki nesillere
dijital yolla sadece kendi istedikleri bilgileri yükleme işlemini başlatmaları
hiç de ütopya sayılmaz. Değerli bilgi kitaplarını toprak altında ya da
eskilerin yaptığı gibi mağara ve mahzenlere saklamaya başlamak inanın ki garip
sayılmayacaktır.
- Nur hanım.
Geçmiş tarihin manevi zenginliklerine duyduğunuz ilgiye hayranlık duymamak
olanaksız. Ancak Mitlere duyulan böylesi bir tutkunun ardında daha derin izler
olduğunu düşünmemek imkânsız, sanki geçmiş çağlardan şu ana reenkarne olmuşsunuz
gibi bir his oluşturdunuz bende, bu konunun sizde mutlaka daha başka bir
hikâyesi olduğunu düşünüyorum, varsa lütfen açıklar mısınız?
Elbette vardır hiç olmaz olur mu? Ancak bunun cevabı sayfanızda
uzunca bir yeri işgal edebilir. Ya yayınlanmalı ya da bu son sorunuzu hiç
sormamış kabul ederek bu söyleşiyi burada noktalamalıyız.
- Her olasılık
dâhilinde bu hikâyeyi dinlemeyi çok istiyorum Nur Hanım. Şartlar el verirse
söyleşimizin tamamını yayınlamayı elbette ki çok istiyor olduğumu bilin yeter.
“Tarih aşığı bir babanın dokuz yaşındaki kızıydım. Babamın sık sık okumak
için eline aldığı -kalın bir kitabı vardı. O kitap babama büyük büyük
dedesinden kalmaydı. İçindeki Arapça ’ya benzeyen yazıları gördüğümde, çocuk
aklım ile onun “Kur’an” olduğunu sanmıştım. Fakat onun Osmanlı Alfabesi ile
yazılan, içinde Tarih, Felsefe, Mitoloji, Astroloji ve Teoloji bilgilerini
barındıran kadim bir bilgi kitabı olduğunu çok sonraları anlayacaktım.
Zaman zaman kuzenlerim ve amcalarım babamın etrafını sararak ona “hadi anlat,
seni dinlemeye geldik” diyerek babamın dizleri dibinde çember oluşturup
otururlardı. Babam benim Kur’an sandığım o kitabı açarak, önce sessizce bir iki
sayfa okur, sonra lezzetli bir yorumla Türkçe anlatıma geçerdi. Ben de bu
çemberin içinde oturarak babamın anlattıklarını çocuk aklımla şaşkınlık, hayret
ve hayranlıkla dinlerdim.
Şimdi anlıyorum ki; sanat yolculuğumun rotasını çizen ve binek atını
hazırlayan babamın anlattığı kadim tarihin ta kendisiymiş. Bilinçaltıma düşen
bu tohumların yıllar sonra yeşereceğini nereden bilebilirdim ki!
Henüz ilkokul dördüncü sınıftaydım. Resim yapmaya çok istekliydim.
Arkadaşlarımı örgütleyerek resim yapmak üzere bahçemize davet etmiştim. Topluca
sulu boya ile resimler yapıp bitince de raptiye çivileri ile ağaçlara tutuşturarak
o yaşlarda ilk karma sergimizi açmıştık bile. İlk şiirimi on dört yaşında
yazmıştım. Çocukça kelamlar yığını olsa da bugünlerin işaret fişeği gibiydiler.
O dönemlerde bir deneme kitabı da yazmıştım. Sanırım farkına varmadan
bugünlerin provasını yapmışım. Orta 3.sınıfta şiir yarışmasında birincilik,
lise 2.sınıfta resim yarışmasında birincilik ödülleri almış olmam beni
cesaretlendirerek bugünlere taşımıştı. Yaş ilerledikçe şiir ve resim
denemelerim çoğalıyordu. Fakat yaptığım hiçbir resim beni mutlu etmiyordu.
Derin, daha derin bir şeyler olmalıydı. Mesela benimle konuşan, ruhsal
alışveriş yapan, bir hikâyesi olmalıydı resimlerimin. Öyle ya, her
nesnenin bir hikâyesi varsa resimlerin de hikâyeleri olmalıydı ki, bir ruha
bürünebilsinler.
Resimlerdeki bu arayışlarıma hız kesmeden devam ediyor, yaptığım hiçbir
resim tarzıyla ruhsal doyuma ulaşamıyordum. Derken bir iki mitolojik figürü
tuval üzerinde denemek istedim. Bu figürlerin hikâyeleri dikkatimi çekmişti.
Okudukça büyüleniyor, giderek bilgi dağarcığım genişliyordu. Hikâyeler beni çok
etkilemişti, buluntular ve kalıntıları mekânları ile efsaneleri ile inceleyeyim
derken bir mıknatıs gibi beni girdaplarına çekmeye başlamıştı. Mitolojinin
sırlarla dolu kadim geçmişi, beni öylesine etkileyen hikâyeleri fırça
darbelerimin rüyası olmuştu artık.
Sonunda aradığımı bulmuştum. Çünkü tarihi mekânların, figürlerin,
kalıntıların ve buluntuların üzerinde duran, enerjiler ve sırlar, hala
dipdiri, capcanlıydılar. Bunu hissedebiliyordum. Zamanın derin boşluklarında
yankılanıyordu sesleri “bul beni, bul bizi” diye bağıran ruhsal dalgalanmaları
beni heyecanlandırıyordu. Evrende hiçbir sesin, hiçbir izin, yazılmış hiçbir
kelamın kaybolmadığını, sonsuza dek semada asılı beklediklerini okumuştum bir
yerlerde. Semanın aslında bir kayıt defteri olduğunu da…
O nedenle tüm bu sesler adeta beni çağırıyordu. Hele de hikâyelerin ve
efsanelerin içinden fışkıran felsefe var ya! Evrenin sonsuz katmanlarını
gösterir gibiydiler. Onların hala orada duran ruhsal enerjileriyle derin kuyulara
iniyor, uçurumların en uçlarında dolaşıyordum artık.
Sonu olmayan bu gizemlerin gölgeleri, bana kendilerini fark ettirmeden
yazılarıma, şiirlerime, resimlerime sızmaya başlamışlardı bile.
Kalıntılardaki insan yansımaları hikâyeleri ile fırçamı, dilimi, kalemimi ele
geçirmişler, kendilerini yazarak çizerek anlatmaya başlamışlardı.
Bu sarhoşluğumu, bu heyecanlarımı dengeleyen tek şey, “Tanrı ile
Sohbetlerim”, “Tanrı’ya Mektuplarım” ile nesir tarzında yazdığım şiir satırları
idi.
Ah babacığım ah! Sen beni çocukluğumda anlattığın kadim Tarihin
zindanlarına kilitleyerek gitmişsin meğer. Bu gün hayatta ve yanımda
olsaydın eğer, geçmiş günlerde anlattığın o derin hikâyelerin kahramanlarıyla
şiirlerimde nasıl sohbet ettiğimi ve tuvallerimde nasıl yeniden can
bulduklarını izleyebilseydin keşke. Sanatımın mimarı sevgili babam. Saygı ve
özlemle…
gokirmaklinur@gmail.com/ /nurgokirmakli.com/
ETİKETLER :ÖNERİLEN HABERLER

CarrefourSA’dan Her İhtiyaca Uygun Ramazan Kolisi
Sabancı Holding ve Carrefour Grup iştiraki CarrefourSA, Ramazan ayının gelmesiyle birlikte bu yıl da Ramazan kolilerini...

Japonya’nın en büyük hava yolu All Nippon Airways (A...
Japonya’nın en büyük hava yolu şirketi ve dünyanın en prestijli hava yollarından biri olan All Nippon Airways (ANA), 12...

Ev ve Şehir Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Emine Öğün:...
Ünlü Mimar ve Şehir Plancısı merhum Dr. Turgut Cansever’in kurduğu Ev ve Şehir Vakfı, 6 Şubat depremlerinin yıldönümün...

2025'te bitki bazlı besleneceğiz
Sürdürülebilirlik ve iyi yaşam odaklı yaklaşımların damga vurduğu bir yılın ardından, 2025’in beslenme trendleri belli...

Juan Valdez’den Yeni Sezonun En Keyifli Lezzetleri: ...
Dünyanın dört bir yanında ‘100% Premium Colombian Coffee’ kalitesiyle tanınan Juan Valdez, kahve tutkunlarını yeni sezo...

1964 Ferrari 250 LM The Peninsula Classics Best Of B...
Büyüleyici 1964 Ferrari 250 LM, 10. yılında The Peninsula Classics Best of the Best Award 2024'ün kazananı seçildi. The...
YAZARLAR
-
Editör
TEMA Vakfı: Ormanları ve su varlıklarını korumak art... -
Selcan Süter
Selcan Süter’den Beyaz Yakalılar İçin Manifesto!" -
M. Sabri Danabaş
47 Besteye İmza Atan Müzik Adamı Tatyos Efendi “Tate... -
Berrin Karadağ
Yaşlılıkta Genç Kalmanın 10 Püf Noktası! -
Gülnare Asgarzade
Karabağ gazisi Talih Vügar oğlu Urfansoy -
Dilara Sözen
Müzik tarihimizden kesitler.. -
Recep Ali Aksoylu
Asgari Ücret 22 Bin Değil 28 -30 Bin Olsa Ne Fark Ed... -
Nur Gökırmaklı
Sanat Yolculuğum.. Nur Gökırmaklı -
Ebru Bozcuk
Babamın Saatleri.. -
Salih Güven
Usta Kalem ve Yazar Salih Güven’den Karamsarlıktan İ... -
Hayal Coşkun
BEN KADIN.. -
Derya Devranoğlu
Şişkinlik Yaşamanızın Sebebi Bağırsak Bakterilerimiz... -
Tümay Mercan
“Bal”ın tadı kaçmasın -
Candan Manyaslı
Bayram Dediğiniz / Candan Manyaslı -
Şermin Uysal
Huzur Evi değil! Hüzün Evi, orası... Hüzün Evi... -
Öznur Yılmaz
Van’da mazbata cesareti -
Julide Doğu
Şarkılar, kuşlar, dağlar, Uzak kıyılar, yağmurlar, Ç... -
Aylin Arıkan
İçimden Geldi… -
Saime Odabaş
Ramazan'da Aylık Rezervasyon Olur mu? -
Nurşah Sunay
Adalet İsrail’den Büyüktür! -
Evren Fehmi Atay
Bel ve boyun ağrısı şikâyetleri her geçen gün artıyo... -
Barış Balcı
Güne Başlamak İçin İyi Bir Nedeniniz Olmalı.. -
Murat Yaycı
Grip deyip geçmeyin “Gripte erken tedavinin önemi kr... -
Arel Gereli
Masa başı çalışanlar dikkat! -
Necla Çoban
Başarı Yarış Mutluluk -
Bülent Şenver
Biz de insanız, hata yapabiliriz! -
Tuba Örnek
Sağlık deposu: Kekik çayı -
Ebru Özer Özkul
Aşk Evliliği Yapanlar Dikkat! -
Gülçin Şafak
Markanın Sessiz Kahramanları -
Emine Baran
Hedef.. -
Şebnem Akman Balta
Hem paranızdan hem sağlığınızdan olmayın! -
Ece Soyer Demir
SMA, Taşıyıcılık Tarama Testi ile Önlenebilir -
Nesrin Dilbaz
Günde kaç fincan kahve içilmelidir? -
Gizem Atakul
Bebeklerde çok gaz ve çok ağlama belirtileri besin a...
Video Galeri

TEMA Vakfı: Ormanları ve su varlıklarını korumak art...

Vakko L'Atelier'den Kahve Tutkunlarına Özel Yeni Çek...

Oruç tutarken enerjinizi artıracak öneriler

Yapay Zeka İnsanları Çözdü, Ama Asıl Tehdit O Değil!

Gelenekten Geleceğe: Kolonya Pazarının Öncüsü Eyüp S...

Selcan Süter’den Beyaz Yakalılar İçin Manifesto!"

Eda Zamanpur ve adL İş Birliğinde Büyük Beğeni Topla...

47 Besteye İmza Atan Müzik Adamı Tatyos Efendi “Tate...

Yepyeni Mercedes-Benz Cla, Roma’daki Yıldızlarla Dol...

Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe: “Sahurda 1 litre ...
- SALT Galata’da söyleşi: Gülgün Başarır, Süleyman Saim Tekcan...
- “Tam Benim Tarzım” Kampanyasında Melisa Şenolsun ve Burak De...
- Amazon Dash Yenilemeli LG ThinQ, IFA 2019'da Ev Konforunu B...
- Teksüt'ten Cheddarlı Krem Peyniri.
- Özsüt’ten gerçek meyve lezzetiyle yepyeni reçeller!
- EGİAD’dan Muhteşem Yeni Yıl Resepsiyonu
- Victorinox, Yeni Çakı Modeli Hunter Pro Alox’ı Görücüye Çıka...
- Tchibo, İstanbul Kahve Festivali’ne katıldı.
- Mücevherin yeni adresi
- 18. Uluslararası Frankfurt Türk Film Festivali’nin Ödül Töre...
- Bu Hafta Burçları Neler Bekliyor?
- Tekirdağ Beşiktaşlılar Derneği Açıldı
- Lüks taksi plakaları Türkiye’ye 7,5 milyar TL’lik ek kaynak ...
- Meyve Suyu Hakkında Doğru Sandığımız Yanlışlar
- Kış Mevsimi FLO ile Bambaşka!